euro değer kaybediyor, Yazın başından beri değer kaybetmekte olan eurodaki düşüşün önüne bir türlü geçilemiyor. Doların değerini artırmasıyla birlikte yakın zamanda aynı seviyeye gelmesi de olası olan ikilinin arasındaki farkı daha da açacak çoğu adım atılırken bunlar sonuçsuz kaldı. 1 dolar’ın 1 euro olması tüm dünyadaki sistemi tabi ki alt üst edecektir. Peki euronun düşmesinin arkasında yatan nedenler neler olabilir? Hürriyet’in önemli ekonomi yazarı Uğur Gürses bu konuya uzun bir yazıyla değinmiş; biz de o yazıyı aşağıda sizlere sunuyoruz:
Haziran başından beri değer kaybeden euro son haftalarda dolar karşısında 1.25 seviyesine kadar geriledi.
İş burada bitmiyor; beklentiler 1 dolar=1 euro seviyesine kadar gerilemesi yönünde. Hatta daha keskin bakanlar, euronun doğduğu pariteye yani 0.90 seviyesine gerileyeceğini bile ileri sürüyor.
İşin doğrusu, hem reel ekonomi açısından, hem hane halkı açısından, hem finansal sistemin sağlığı açısından, hem de faiz farklılıkları açısından euronun değer kaybetmesi için her türlü koşul hazır. Asıl önemlisi, politik olarak da zemin oluşuyor.
Mayıs ayında 1.40 seviyesinde iken Eylül başında 1.30’a, şimdilerde de 1.20’ye doğru bir eğilim gösteren euroya dair olumsuz bakış, geçen hafta Washington’da yapılan IMF toplantıları sırasında belirginleşen ‘yeniden küresel ekonomik yavaşlama’ beklentisinin genel bir mutabakat halini almasıyla güçlendi.
Avrupa’da 18 ülkenin ulusal paralarını terk ederek şemsiyesi altına girdiği ortak para Euro, birkaç nedenden dolayı hızla değer kaybetmeye başladı.
Birincisi, Avrupa’da hızla yayılan deflasyon korkusu; Euro Bölgesi’nde tüketici fiyatları yıllık binde 3’lük artış oranına kadar geriledi. Çekirdek enflasyon da binde 7’de. Bu oranlar 2009’daki sert kriz rüzgârından sonra görülen fiyat düşüşü bir tarafa bırakılırsa finansal krizi sırasında 2010’da da görülmüştü. Yani, Avrupa yeniden durgunluk ve deflasyon dalgasına girmeye çok yakın. Haziran ayı sonrasında Almanya’ya dair verilerin de ekonomik yavaşlama sinyali vermesi, daha karamsar bir tablo yarattı.
İkincisi, deflasyon riskine karşı Avrupa Merkez Bankası ECB’nin aldığı önlemler bizatihi euronun değer kaybını hedefliyordu. ECB’nin Haziran’da açıkladığı adımlarla ABD ve Avrupa arasındaki faiz farkı açılmaya başladı. ECB, bankaların kendi nezdinde tuttuğu mevduata verdiği faizi negatife çekti; böylece kendisinde para tutan bankalar üste faiz ödemek (yıllık yüzde 0.20) zorundalar artık. ECB ayrıca, şirketleri hedefleyen repo işlemleri ile bankaların ihraç ettiği menkul kıymetleştirilmiş alacakları içeren tahvil alımı programı ilan etti. Avrupa’nın en sorunlu ülkelerinin 10 yıllık faizi, ABD’nin 10 yıllık faizinin altına düştü. Bu da doları daha cazip kılıyor. Ayrıca, bu önlemlerin ekonomiyi canlandırma yönünde pek de işe yaramadığı, gelecekte de işe yaramayacağı yönündeki kanı güçlenmeye başladı.
Üçüncüsü, ECB’nin yürüttüğü para politikasının ana rayı bankacılık sistemi üzerinde. Bankacılık sistemi sağlıklı bir yapıda olsaydı, para politikası önlemleri şirketlere ve bireylere hızla aktaran, işleyen bir mekanizma olacaktı. Oysa mali sistem bilanço küçültmeye çalışıyor. Bankacılık sisteminde sermaye kaybı var. ECB, bankacılık sistemine yeni bir kapsamlı değerlendirme yapıyor. Sonuçları da 26 Ekim’de açıklayacak. Bu sonuçlara göre, hangi bankaya ne kadar sermaye konulacağı, nasıl yapılacağı banka hissedarlarından istenecek. Bu konuda da, bankacılık sistemini düze çıkaracak pek başarılı bir sonuç sağlanması bekleniyor.
Dördüncüsü, ABD’deki faiz artırım sürecine dair sinyallerin güçlenmesi, FED’in piyasaya sürdüğü bol likiditenin çekilme planlarının fazlaca tartışılır hale gelmesi etkili oluyor. ABD’nin hem ekonomik büyümesi güçlü, hem de finansal sistemi sağlıklı. Bir de faiz artırımı yaklaşınca doları güçlü, karşısındaki paraları da zayıflatıyor.
Beşincisi, Ukrayna sorunu nedeniyle Rusya ile olan karşılıklı ambargo restleşmesi, görece daha yakın bağlardan dolayı Avrupa ekonomisini etkiliyor. Henüz ekonomik büyümede gözle görülür bir zayıflama olmasa da, finansal varlık tercihleri nedeniyle euro zayıflıyor.
Altıncısı, Çin’in ekonomik yavaşlamasının en çok etkileyeceği ülkelerin başında Euro Bölgesi geliyor.
Yedincisi, ‘sinek küçüktür ama mide bulandırır’; Avrupa Merkez Bankası’nın başkan Draghi önderliğinde almaya çalıştı önlemler giderek daha sert bir Almanya direnişi ile karşılanıyor. İşte bu çatışmanın, euronun çöküşü senaryolarını yeniden ısıttığı görülüyor. Hatta en baştaki, ‘bu işin sonunda çevre değil, Almanya euroyu terk eder’ fikri giderek daha fazla taraftar buluyor.
Orta vadede benim favorim sonuncusu; ülkelerin ve ekonomilerin hikâyelerinin, sorunlarının ve çözümlerinin ayrıştığı bir konjonktüre girdik. ‘Herkes başının çaresine baksın’ tepesine doğru tırmanış sürüyor.
0 Comments